13 Ekim 2025 Pazartesi

11 eylül 2025 ashes of ares konseri

2012 yılında iced earth'ün eski ve ikonik vokali matt barlow ve yine eski gitaristi freddie vidales ve nevermore bateristi van williams tarafından kurulan, o zamandan bu zamana 5 albüm çıkaran ve 0 kere türkiye'ye gelen ashes of ares, iced earth'ün spawn temalı the dark saga albümünün 29. yılı şerefine ufak bir turne yapmış. setlist fm'e göre 2013'ten beri 30 konser veren grup bu sene avrupa'da 11 konseri tamamlamış görünüyor. 

something wicked this way comes albümü ile tanıştığım ve aslında diğer albümleri ile bilgimin pek sınırlı kaldığını itiraf etmem gereken iced earth'ün the dark saga albümünün konseptinin spawn olduğunu geçen hafta öğrendim. i died for you şarkısı ise şimdi bir anlam kazandı diyebilirim. yine de matt barlow'u sahnede izlemek, belki something wicked'dan da bir şeyler çalarlar ümidi ile bileti kaptım.


if ile kovacıları, retina yakan ışıkları ve bazen iyi bazen kötü ses düzeni ile ilgili bayağı dertliyim bildiğiniz üzere, hele en son gittiğim mors principium est konserinden sonra resmen kumara döndü. ne ile karşılaşacağımı bilememek bende stres yaratmaya başlamış gerçekten. bir de son dakika biletlerde indirime gitmeleri "kazıklandık" hissini pekiştirme garantili. biletix de sağolsun bu sene pek çok konserde bu hissi yaşadık zaten. 

velhasılı kelam bu konserde hem ses hem de ışıklar bence hiç olmadığı kadar iyiydi. kovacılar pek azdı, sadece yine sis makinasının ayarını bulamadılar, ona da nazarlık dedik artık. o da olsaydı alternatif gerçekliğe geçtiğimize inanacaktım (= sis makinasının etkisini aşağıdaki fotoğrafta net görebilirsiniz. konserde bulunduğum yer ses masasının biraz önü gibiydi, yani ben göremediysem oradaki görevli arkadaşlar da görememiş olmalı, hiç mi sisi kısmak akıllarına gelmedi bilemedim. 


her neyse nazar boncuğumuzu geçersek, the dark saga albümünü kutlamaya geldiklerinden komple albümü çalacaklarını biliyorduk zaten. bunun dışında kendi şarkılarından da çalacaklarını tahmin etmiştim, setlist'te en süpriz parça ise melancholy oldu bence, seyirci olarak da hakkını verdiğimizi düşünüyorum. bir blind guardian - the bards song in the forest sekansı yaşayarak hep bir ağızdan söyledik.

bu senenin metal konserleri teması ise sanatçıların türk seyircisi performansı karşısında şaşırması sanırım (in flames'i ise bu durumdan tenzih ederim anders seyirciyi azarlamış öldünüz mü diye, ben hastaydım gidemedim konsere biletim olmasına rağmen). her ne kadar büyük alanlardaki konserlerde (bkz: gojira, limp bizkit, marilyn manson..) yine de yüksek bir oranda yerli metalciler ağırlığımızı koyuyoruz. if genelde küçük bir yer olduğu içinse yabancı oranı bayağı düşük oluyor. bu konuda en çok şaşıran ve mutlu olan grup sanırım sabaton'du, ashes of ares de ilk beşe girer diye düşünüyorum.

seyirci ise bir enteresandı. ben aylar önce aldığım iced earth tişörtümle oradaydım, bu tişörtü bir de marilyn manson konserinde birisinde gördüm \m/ sevdiğim grupların tişörtlerini giymeyi de seviyorum. açıkçası şimdiye kadar çok seçiciydim tişört konusunda. sadece bir tane monkeys'den alınma manowar tişörtüm ve bir tane de aptülika çizimli queen tişörtüm vardı. manowar tişörtümün aynısını hatta şu saniyedeki arkadaşın üzerinde görebilirsiniz. (= 44 yaşımla beraber biraz fikrim de değişti ve şimdi internetin altını üstüne getiriyorum tişörtler için. dün ise ashes of ares tişörtü olup iced earth tişörtü olmamasından şikayetçiydi bazı arkadaşlar. ben ise kartla satışın olmamasına şaşırdım. çoğu insanın ise "iced earth" geliyo diye düşünerek geldiğini gördük. ashes of ares parçaları çalındığına üzülen/sinirlenenler oldu. oysaki bence gayet iyi parçalar seçmişler direkt yüksek tempo girdik ve one-eyed king ile yüksek tempo bitirdik konseri. matt barlow artık sesim yoruldu son şarkı falan gibi söylense de 30 küsur senede sesinin bir gram değişmediğini, kendisine gayet iyi baktığını gördüm. devamını hepimiz için diliyorum, iyi bir vokali canlı izlemek benim için ayrı bir haz.

kendi şarkılarıyla gene gelsinler isterim açıkçası. belki seneye gene üç günlük bir festival olur da orada daha çok kişiye ulaşma şansı bulurlar. henüz hakkında yazamadım ama headbangers weekend'in bu sene tadı damağımda kaldı.

video çekimleri için sevgili @crowwleyyy'e teşekkür ederek bir sonraki konsere diyorum (=

11 Ekim 2025 Cumartesi

6 eylül 2025 sabaton konseri

bu senenin benim için heyecanla beklenen konserlerinden biri sabaton'du.

2016 senesi özellikle de sonu benim için hayatımın dönüm noktalarını peşpeşe yaşadığım bir dönemdi. ve o yaz rock off festivali oldu, hiç yapmadığım bir şey yapıp tek başıma konsere gitme cesaretini buldum ve megadeth aşkına kendimi park orman'a attım. park orman'a gittiğimde bir anda o kalabalıkta kendimi aşırı yalnız hissedip abimi aradığımı ve onun da geldiğini hatırlıyorum. sonra konserde yılların eskitemediği dostum sertaç'la karşılaşmamız, megadeth ile göbek atmamız falan ayrı bir efsaneydi. o konserde bir de daha önce hiç dinlemediğim fakat sahnedeki enerjilerine, sempatikliklerine hayran olduğum sabaton ile tanıştım. sabaton o yüzden benim için bugünkü hayatımın da başlangıcını simgeliyor.

her ne kadar 2017 senesinde geldiyseler de biletimiz olmasına rağmen şimdiki eşim o zamanki sevgilimin yaşadığı rahatsızlıktan (hiperakuzi) dolayı konsere gitmemeyi tercih etmiştik. şimdi 8 sene sonra gene bir sabaton konseri ve gene yaşadığı hiperakuzi atağı ise tuhaf bir tesadüf.

8 senedir gelmemiş olmalarına gönül koymak bir yana, sonunda geldiler ya şahsen ben çok sevindim. üstelik bu sene daha önce ülkemizi dirkschneider konseriyle şenlendiren udo'nun sahneye solo projesiyle misafir olması da geceye ayrı bir lezzet kattı. biz 45dk 1 saat bir performans beklerken 40 dk kalması üzdüyse de yalan dünya'dan açılay'ın deyimiyle "sesine sağlık". dirkschneider olarak izleyemediysem de u.d.o. olarak izlemek de keyifliydi. fight for the right memleketime çok uyabilecek bir şarkıydı, söylemesini isterdim ancak forever free ile idare ettik artık. (=  setlist'e buradan erişilebilir bu arada sahneye koşarak çıkıp enerji patlatan ve sempatiklikte sabaton üyeleri ile yarışan u.d.o.'nun gitaristi andrey smirnov'dan da bahsetmek gerekli. başından sonuna o 40 dakikanın her saniyesi kıpır kıpırdı, ya seyirciyle iletişim halindeydi ya da sahnede diğer grup arkadaşlarıyla bir şakalar bir komiklikler peşindeydi.


7 şarkının sonunda u.d.o. sahneye veda eder olmayan boşluklara insanlar girmeye çalışırken bir baktık ki ferah feza u.d.o.'yu izlediğimiz noktada bir anda uzun uzun insanların arkasında kalmışız. tabii ki bu şarkılara eşlik etme ve eğlenme azmimizden hiçbir şey alamadı.. banttan gelen march to war sonrasında ghost division'ın tüm gazıyla sahneye çıkan isveçli kardeşlerimiz power metal'in hakkını dibine kadar verdiler. setlistleri bence çok iyiydi, ha isterdim bir iki şarkı daha çalsınlar ama zaten favori şarkılarımın hepsini çaldıkları için bir şey de diyemiyorum (=


sabaton, biraz sahnedeki komiklikleri ile de biliniyor. birbirilerine takılmaları vs. hem komik hem sempatik hem metal daha ne olsun, yeme de yanında yat (çok seviyorum adamları öyle böyle değil lol) netekim bu konserde benim zorlu'ya diyecek tek şeyim gene fazla bilet satmış olmaları, onun dışında ışık ve ses çok iyiydi hem udo'da hem sabaton'da cayır cayır dinledik. bu sene gojira'dan beri konserlerin sesi bir kısık ama yine de joakim'in konuşmalarını açık net anlamış olmak bile bir şeydi diyorum (megadeth'te dave'i mesela neredeyse hiç anlamadık. tamam o da ağzının içine konuşuyor da adamın konuşmasını çözmeye alışmış bir kitle var bir yandan da bunu da göz önüne almak lazım) 
her neyse netice itibariyle tipik türk metal fanı gene ortalığı birbirine kattı, mekandan verimi alınca konsere odaklanabildi, grup coştu biz coştuk, joakim durup durup "bir pazartesi gününde bu coşku! hiç böyle bir şey görmedik tüylerim diken diken" minvalli konuştu. joakim'cim biz alıştık bu sene pazar, pazartesi, salı konserlerine. gecenin körü bu metropol numarası yapan, toplu taşıması biten, bir yerden bir yerine gitmenin eziyet demek olduğu bu çöplükte hayatta kalmanın ötesine geçip "yaşamaya" çalışmaya. konserler terapimiz bu "hayat" diye adlandırdığımız şeyde. tabii ki geldik, tabii ki coştuk. (=


bir noktada sahneye pespembe bir şey geldi, bu ne ki derken hello kitty gitarı olduğuna uyandık ve "can't a straight man have a pink guitar?" ile master of puppets'a girdik. burdan da bir "thumbs up" aldık joakim'den (= zaten gecenin pazartesi gecesi olması, tüylerin diken diken olması ile birlikte en çok tekrar eden şeylerden biri de bu çok iyi mimiği oldu.
herhalde gecenin en çok beklenen şarkılarından biri çanakkale savaşını konu edinen cliffs of gallipoli idi sanırım. öncesinde joakim, bazı şarkılar bazı ülkelerde özellikle daha çok dikkat çekiyor, dinleniyor, isteniyor. bu sıradaki şarkıyı da özellikle yeni zelanda, avustralya ve türkiye'de çalıyoruz dedi. burada atatürk ile ilgili de bir şeyler dedi ama atatürk adını duyan seyici öyle bir coştu ki ne dedi ben net duyamadım. evet, atamın adını duyunca coşuyoruz. ayrıca zıplamayan tayyipçi diyip açık hava, kapalı alan dinlemeden zıplıyoruz da. artık organizatörler de grupları önden uyarsın bunlar böyle böyle tezarühat yapıp zıplarsa üzerinize alınmayın diye lol
artık gecenin sonuna doğru yaklaştığımızın da göstergesi olan cliffs of gallipoli'den sonra joakim, normalde işte bu noktada sahne arkasına gitmemiz sizin bizi geri çağırmanız gerekir falan filan ama biz bunlarla vakit kaybetmek istemiyoruz size mümkün olduğu kadar çok şarkı çalmak istiyoruz gibi bir şeyler söyledi ve seyirciye ne şarkı istediklerini sordu. büyük çoğunluk "primo victoria" diye tezarühata durdu, e zaten setlist'in de o noktasına gelmiştik, biz de o kalabalıkta zaten darldığımız için iyice arkaya doğru kaçtık ve primo victoria, swedish pagans, zıplamayan tayyipçi ve to hell and back ile yeni bulduğumuz geniş alanın rahatlığı ile zıplaya zıplaya konseri bitirdik.

bu sefer dip notum metal seyircisine; arkadaşlar yakın mesafe kaçınılmaz, üst üste bindiriyorlar zaten bizi konserlerde, bir zahmet bi duşa girin, deodorant kullanın, konserden önce kebap, çiğ soğan falan yiyip gelmeyin bir gün baygınlık geçireceğim valla.. bu konuya gelmişken şu da şurda dursun:
 you know how i know you're not metal? you use deodorant -metal böyle bişi değil yani (=

6 Ekim 2025 Pazartesi

5 eylül 2025 mors principium est

 yine yeni bir konserden merhaba..

4 saatlik uykuyla başlayan aile saadeti ile mutlu eden uzuuuuun bir günün sonunda kendimi if performans salonuna gönderdim. bu if performans salonu enteresan bir yer, daha önce kovalarından bahsetmiştim bu sefer de performansından bahsetmek istiyorum. her ne kadar performans derken gelen sanatçılardan bahsedilse de -ki şimdiye kadar gittiğim konserlerde sanatçıların performansına dair bir sorun göremedim- if genelde kendi performansından sınıfta kalıyor.

bu sefer de aksi bir durum olmadı malesef. güzel güzel ailemle vakit geçirmişim, ön grup yaşru'yu kaçırsam da arkadaşlarımı görmüşüm sosyalleşmişim, sohbet muhabbet çok güzel ortam şahane derken daha ilk notadan başlayan bir ses sistemi felaketi ile karşılaştık. iki konserdir şanssızlıklar peşimizi bırakmıyordu.grubun sesi bütün konser boyunca oturmadı, bir şarkıda vokali hiç duymadık, amca yardırdı ama sessiz film izlemek gibi bir şeydi: müzik var, ağız hareketi var, konuşma yok. grubun hareketlerinden anladığım kadarıyla iem'lerde de problem vardı sürekli ya birbirilerine baktılar çalarken ya da sahnenin yanında birileriyle konuştular.

yani konser ile ilgili çok fazla yorumum yok; mors principium est, brutal + soprano vokal olması sebebiyle dikkatimi çekip bunlar için konserine gitmeye karar verdiğim normalde takip etmediğim bir grup. seste sorun olunca zaten konsere kendimizi veremedik, bir kaç kez mosh pit açıldıysa da seyircinin geneli de konsere çok giremedi, hardcore olduğunu düşündüğüm fanlar coştuysalar da sürekli bir hareketlilik, kaynaşma ve konuşma oldu. ne sahnedekiler ne biz mutlu olmadık işin özü.

son notum son iki şarkımız, son şarkımız falan diyip sahneden gittikten sonra geri çıkacakmış gibi yapıp, seyirciye tezarühat yaptırıp sonra sahneye çıkıp bir selfie çekip salon "we want more" diye inlerken götünü dönüp gitmek ayıptır. 

benim için bu gecenin hafızalara geçecek anıları konserden ziyade konser sonrası oldu. biri bu son olayı kritik ettiğimiz arkadaşımla vedalaştıktan sonra otobüse giderken aynı yorumu yapan birisini duymam ve dönmemle yine aynı arkadaşımı görmek (= 

diğeri de dışarıda bilenler bilir if'in önünden kıvrılan bir araç yolu ve kenarında variller vardır, orda dikilirken yaşanan dengesizlikler sonucu mazgala düşen emanet bluetooth kulaklığı kurtarma operasyonumuz. mazgal üzerinde duran motoru el birliğiyle kaydırmamız, mazgalı açmamız, içine girip kulaklığı çıkarmamız, kulaklığın hala çalışır halde olması ve sanki hiçbir şey olmamış gibi motoru geri konuşlandırmamız. 

bu akşamki sabaton konserinden iyi anılar bekliyorum, sabaton'un yeri bende çok ayrı. onu da bir sonraki postta anlatırım artık.

5 Ekim 2025 Pazar

3 eylül 2025 septicflesh konseri

2025 yılı metal müzik konserleri açısından gerçekten dolu dolu geçiyor, gitmek istediğim, gittiğim ve gidemediğim konserlerde patlama yaşadım. ufak ufak sona doğru geliyoruz. an itibariyle 5 konsere biletim kaldı gerisi fiilen ve madden beni zorlayacak.. bakalım 2026'da neler bizi bekliyor. (=

gel gelelim son konserim septicflesh'e. bu sefer oturmalı bir konserdi ve ilk balkonda yerimizi aldık. hastalıktan yeni kalktığım ve neredeyse hiç durmayan bir iş temposunun içinde olduğum için oturmak çok işime geldi. daha önce pink floyd tribute konserine de yine zorluda gelmiş ve birinci balkonda izlemiştim. oturarak izlemek için fena bir salon değil gerçekten. zorlu ile zorum var o ayrı 17 eylül 2025 blind guardian konseri yazımda bahsetmiştim.

ilk girdiğimiz anda sahne ve orkestra katını kaplayan bir sis özellikle dikkatimi çekti. sise bir de parfüm mü sıkmışlar ne yapmışlar alerjiler tetiklendi yani sağolsunlar. aşağıdaki görselden de anlayabileceğiniz gibi sahneyi hiç göremedik dersek yeridir. konserin neredeyse yarısı yoğun bir sis perdesinin arkasında kaldı. şimdi bu fotoğrafta anlaşılmıyor ama öndeki grup üyelerinin arkasında beş ayrı platformda yaylılar var. sol iki platform sanıyorum ki keman, en sağ çello, onların yanı kontrbastı, orkestra şefi eren başbuğ'un karşısında yine keman ve bir farklı enstrüman vardı ama ne çalıyordu gerçekten bilemiyorum.

normalde septicflesh dinleyicisi değilim, orkestral düzen olacağı için bir heyecan ile bunu da deneyimleyelim diye gittik. fanları arasında hem memnun olanlar hem de orkestrayı gereksiz bulanlar vardı (kulak misafiri olduğum konuşmalar) gereksiz bulanları tamamen haksız bulamıyorum çünkü çello ve kontrbasları neredeyse hiç duyamadık. grubun sound'u o kadar gürültülü ve yüksek ki ancak kemanların tizleri aradan sıyrılıp gelebildi. balkon'un sorunumu yoksa ses sisteminin sorunu mu bilemiyorum ama bunun doğru olmadığını düşünüyorum. bir klasik müzik konserine gittiğimde baktığım enstrümanın (enstrüman grubunun) sesini bütün hepsinin içinden seçebilirim bu konserde asla bu olmadı. bakıyorum çellistler hararetli bir şekilde çalıyorlar ama sesleri asla yoktu.

nadiren orkestrayı görebildiğimiz anlarda bir iki fotoğraflarını çekmeye çalıştım. hepsi flu çıkmış malesef. sahne anlaşılsın diye paylaşıyorum.

baktım konser ortamına asla giremiyorum, enstrümanların yarısını duyamıyorum, orkestra orda yardırıyor ama emekleri boşa gidiyor hazır sinirim bozulmuş bari biraz gözlem yapayım o zaman dedim. yapmaz olaydım (= netekim ben hayatımda bu kadar kötü bir ışıkçı görmedim. yani o kadar kötüydü ki, konserden önce youtube'dan bir saat nasıl opere edilir diye baksam da ben otursam konsolun başına daha iyi iş çıkarırdım bence. o kadar kötüydü diyorum. hele ki hayko cepkin'i canlı izledikten sonra ışık bu işi ne kadar büyük bir parçası ve ne kadar özen istiyor anlıyorsun. mesela gojira konserinde de çok güzel bir iş çıkarılmıştı bence ışık açısından.

gel gelelim bu konserin ışıkçısına, bu arada ışık ve sis aynı noktadan mı yönetiliyor bilmiyorum ama aynı kişi ise neden ikisinin de beceriksizce olduğu benim için daha netleşir. bir kere orkestrayı neredeyse hiç net olarak göremedik. grubu hep silüet olarak gördük, belki bir kere bis konuşması yaparken vokal spiros'u görmüşüzdür o kadar. spotlar genelde vokal ve iki gitarist üzerindeydi. 


vokallerde sotiris geldikçe ya karanlıkta kaldı ya da kafasının aydınlandığını gördük. mesela bis'te anubis'i çalarlarken arkada bazı semboller yaptı hepsi "kara"mbole gitti. 

sonra zaman zaman sahneye çıkan klarnetçiyi nasıl göremediğimizin net resmi aşağıdadır. o mikrofon orada sabit, konserin başından sonuna kadar aynı yerde durdu. arkadaşım sen nasıl bir ışıkçısın ki bunu önceden ayarlamadın ve adamın önündeki boşluğa tuttun o ışığı?


aynı şeyi zaman zaman sahneye çıkan soprano için de yaşadık. baktı ki hatun ışık ona gelmiyor, tuttu mikrofon ayağını kendisi yürüdü gitti ışığa. daha sonraki şarkılarda ise direkt umursamadan şarkısını söyledi gitti. 

konserin sonunda bir yerde bayağı uzun bir süre eşlik etti gruba, ışıkçının yanına artık birisi mi geldi ne oldu deneye yanıla ışıklardan bir tanesini oynatmayı başarıp biraz kaydırdılar yani tebrik ediyorum gerçekten.

netice itibariyle orkestra tahmin ediyorum muhteşemdi (çoğunlukla duyamadım), grup çok iyiydi fakat hiçbir şey göremeyip bazen dışımdan da çeşitli aşağılamaları savurarak konseri bitirdim. aşağıda en ön sıralarda çılgınlar gibi headbang yapan arkadaşları takdir ediyorum, biz azıcık ritm tutsak bütün sıra sallandı netekim. 

spiros ilk defa türkiye'de "böyle bir şey yapıyoruz", "bu gece ilk defa böyle bir şey dinleyeceksiniz" gibi bir kaç açıklamada bulunduysa da daha önce de orkestral çalışmaları olduğunu az öncelerde tespit etmiş bulunuyorum. sanırım eren başbuğ farklı bir orkestrasyon yapmış ve ilk defa dedikleri bu olsa gerek. keşke orkestrayı daha iyi duyabilseydik gerçekten. benim için biraz hayal kırıklığı bir konser oldu neticede.